Günlük hayatta karşılaştığımız olaylar ve durumlar karşısında yorum yapıyor ve görüş bildiriyoruz.
Hayatın akışında normal gibi geliyor bu.
Meydana gelen olayları irdeliyoruz, yaşadığımız sıkıntıları anlatıyoruz, geçmiş ile ilgili konuşuyoruz, gelecek ile ilgili tahminlerde bulunuyoruz.
Tüm bunları kendi bulunduğumuz konforlu alan içerisinde yaptığımızda herhangi bir sorun ve sıkıntı da, sorumluluk duygusu da yaşamıyoruz.
***
Meseleyi biraz açmak gerekirse Nasrettin Hoca’nın bir hikâyesinden örnek verelim.
Hani, Hoca eşekten düşünce herkes bir yorum yapıyor, o da diyor ya “Bana eşekten düşmüş birini getirin, beni ancak o anlar!”.
Empati dediğimiz şeyi bir cümlede özetliyor sanırım.
Büyükler büyük laf edenlere “Başa gelince görürsün!” diyerek nazikçe uyarılarda bulunurdu eskiden.
Şimdi pek kullanılmıyor sanırım.
Gerçekten de insan kendi konforlu alanında yaptığı değerlendirme ve yargılamalarla savrulup gidiyor.
***
Geçtiğimiz günlerde bir dost ortamında sohbet ederken, bir arkadaş başından geçen olayı bize nakletmişti.
Bilindiği gibi bankalar vatandaşlara ‘promosyon’ adı altında ödemeler gerçekleştiriyor.
Özellikle kamu kurumlarında görev yapanlar alıyor bu parayı.
Hesabına o günün şartlarında yaklaşık bin 500 lira promosyon ödemesi yatan arkadaş, bu parayla bir ödemesini yaparken arkadaşına denk geliyor.
Arkadaşının “Hayırdır, nereden geliyorsun?” sorusuna cevap olarak “Promosyonlar yattı ya oradan para çektim de, şu borcuma yatırdım, bankadan geliyorum” diye cevap veriyor.
***
Tam bu esnada kendi konforlu alanına çekilen bu arkadaşı başlıyor karşısındakini sorgulamaya ve yargılamaya:
“O para harcanır mı yahu? Ben onu olduğu gibi hemen dağıtıyorum, helal olduğunu düşünmüyorum.”
Aradan geçiyor birkaç sene ve yüksek enflasyondan dolayı bu kez promosyon tutarları güncelleniyor.
Bu iki arkadaşa yaklaşık 20 bin lira civarında banka tekrar ödeme gerçekleştiriyor.
Tutar bin lira iken bu parayı haram gören arkadaş kurumuna eleştiri yöneltmeye başlıyor.
Diğer kurumların yaklaşık 30 bin liralık anlaşma yaptığını, kendi kurumlarının sadece 20 bin lira ile yetindiğini belirtiyor ve yatan parayı da direk gram altına dönüştürdüğünü söylüyor.
***
Bu esnada yıllar önce kendisine ‘haram!’ uyarısı yapılan arkadaş söze giriyor ve “Sen zaten bu parayı haram görmüyor musun, anında fukaraya dağıtmıyor musun, niye bu kadar mesele ediyorsun?” sorusunu yöneltiyor.
Konfor alanı dağılan arkadaşı kem küm etse de net bir cevap veremiyor.
İşte başa gelince sergilediğimiz tutum ve davranışa bir örnek vermiş olduk.
Amiri, yöneticiyi, zengini, düşkünü, işsizi eleştirirken hep kendi konforlu alanınızdan bakarsanız yanılabilirsiniz.
Yapılan eleştiri ve yol göstermeler ‘başa gelince’ yapabileceğiniz, sergileyebileceğiniz tavır ve davranış üzerinden olsun.
Başa gelme, yetki ve sorumluluk alma, elini taşın altına koyma, elde etme, sahip olma, güce erişme durumlarında biz, kendimiz ne yaparız? Nasıl hareket ederiz, nasıl ve ne kadar değişiriz?
Tüm bunları düşünerek yapacağımız eleştiri, tavsiye öneri ve kararlar şüphesiz daha faydalı olacaktır diyorum ve noktalıyorum.
Haydi selametle…
Çok doğru bir tespit. İnsanların çektiğin sıkıntıyı anlaması için mutlaka başlarına gelmesi gerekiyor maalesef. Empati yapmak her yiğidin harcı olmuyor. Ne kadar empati yapılsa da insan en iyi başına gelince anlıyor karşısındakini.