O sene okulda karma bir sınıf oluşturulmuştu.
Okula yeni gelenler, başka ilden tayin olan memurların çocukları, alt sınıflarda tembellikleriyle öne çıkanlar, hepsi adeta kategorize edilmişti.
Oluşturulan yeni sınıfa, mahalleye yeni taşınıp nakil gelenler ile alt sınıflarda tembellikleriyle nam salanlar yerleştirildi.
Okul içinde idare adeta getto oluşturdu yani…
Bir yanda şehir eşrafı ve bürokratlarının çocukları, diğer yanda karma oluşan bu sınıf…
Aynı şehrin çocuklarıydı bunlar ama hayatları farklıydı.
***
İlkokul şehrin en iyi okullarından sayılıyor, sayılmakla kalmayıp, ildeki özel kolejlerle her sene yarışıyordu.
Bu yarış, okullar arası spor müsabakalarından tutun Fen Lisesi sınavlarına kadar her alanda ve her dalda gerçekleşiyordu.
İşte o sene geldi okula Laz Müzik Öğretmeni.
Sarı ve arkaya özenle taranmış saçları, renkli gözünü buğulaştıran yuvarlak çerçeveli gözlükleriyle genç bir öğretmendi.
Öğrenciler ilk olarak branşını merak etmişlerdi bu öğretmenin.
***
Elit sınıfta okuyamayıp, karma sınıfta buluşan çocuklar kısa sürede kaynaşmayı başarmışlardı.
Çünkü ortak nokta çoktu.
Tembellik…
Orta halli aile çocuğu olma…
Fukaralık…
Dershaneye kayıt olabilecek para bulamama…
***
Mesela Hamza vardı bu sınıfta, arkadaşları ona ‘Piç Hamza’ derlerdi.
Piçliği hırçınlığı ve serseriliğinden gelirdi, validesine hürmet kusursuzdu.
Pederine ise başta o küfür ederdi.
Pederi içkici olunca Hamza’ya da iyi davranmıyordu.
İşte Hamza’nın hırçınlığı buradan geliyordu.
Bir kere öğretmen bunun çantasından şüphelendi de, dersin ortasında çantasına narkotik ekipleri gibi arama yapma gereği duydu.
El koyduğu çantayı, öğretmen masasının üstüne dikkatlice yerleştirdi.
İnce arama yapacaktı yapamadı…
***
Piç Hamza’nın çantası kendi kendine kıpırdamaya başlamıştı.
Öğretmen bile korkuya kapıldı bir an ve “ulan ne var bunun içinde şerefsiz adam!” diye çıkıştı Hamza’ya.
Öğrencilerin karşısında ‘korkan öğretmen’ imajı oluşmasın diye bir solukta açıverdi çantayı.
Bu kez bomba imha uzmanı gibi açmıştı çantayı…
Ne olacaksa olsun, patlayacaksa patlasın gibi yani…
***
Çantanın içinden adeta uyku moduna girmiş bayat bir güvercin çıkıverdi.
Ön sırada oturan kızlar kuştan korktu, kuş onlardan korktu…
Havalanmak istedi, gücü yetmedi.
Çaresizce kondu öğretmen masasının üstüne…
***
Öğretmen kükredi Piç Hamza’ya: “Bu ne ulan, bunun burada işi ne ulan!”.
Piç Hamza yiyeceği dayağa hazırlıklı: “Besliyorum, beslediğim yere götürecektim yetişemedim. Okula gelmesem okuldan kaçtı olacaktı, çantada usluca uyuyordu” diyebildi.
Çantanın içinden uzunca bir de ‘tort’ çıktı.
***
Tort, itlerin boynuna geçirilen zincirli, çivili bir şeydi ve öğretmen yine kükredi: “Peki, bununla ne yapıyorsun ulan it!”
Piç Hamza cevabı yapıştırdı: “Buyurduğunuz gibi bununla da itimi gezdiriyorum. Ben it değilim ama bir itim var. Okuldan çıkınca onun yanına gidecek, tortunu değiştirecektim.”
***
Okul idaresinin oluşturduğu bu karma sınıf hakikaten karmaydı…
Piç Hamza onlardan bir tanesiydi sadece…
Daha kimler vardı?
Onu da başka yazıda aktaralım.
Haydi selametle…
Çok akıcı ve okuması keyifli bir yazı olmuş 👏👏