search

Sosyal Medyada Aranan Yitik

Şarkının söylediği gibi 'o eski halimizden eser yok şimdi' o yüzden hep bir yerlerde yitirdiklerimizi arıyoruz...

Sosyal Medyada Aranan Yitik
12 ay önce yazdı.
187 Gösterim
0 Yorum

Günümüzde yediden yetmişe herkes sosyal medya kullanıyor.

Türkiye’de sosyal medya macerası sanırım 2009 yıllarında başladı.

Türkiye’de faaliyete giren ‘Facebook’ adlı sosyal medya platformu o dönem kısa sürede gençler arasında yayıldı.

Büyükler o tarihlerde bu platformu hem tanımıyor, hem de mesafeli duruyorlardı.

Lakin kısa sürede büyük ve küçük herkes sosyal medya hesapları edinmeye başladı.

Aynı tarihlerde akıllı diye tabir edilen cep telefonlarının da herkesin elinde yer almaya başladığını hatırlamak lazım.

***

O tarihlerden günümüze kadar sosyal medya ağları genişledi, çeşitleri arttı, hatta kontrol edilemez noktaya geldi.

Devlet şimdi bu kontrolsüz yapıları kontrol altına almaya, yasalarla çerçeve çizmeye çalışıyor.

Sosyal medya hesaplarının çeşitliliğin artması sonucu, kullanıcı kitleleri de çeşitlilik kazanmaya başladı.

Mesela artık günümüzde Facebook denilen uygulamayı sadece orta yaşlıların kullandığı söyleniyor.

Gençler bu uygulamadan kaçıp, başka bir sosyal medya uygulamasını kullanıyorlar.

Hatta Facebook adlı uygulamayı kullanan gençler ‘sen ihtiyar mısın, Facebook kullanıyorsun?’ eleştirisine muhatap oluyorlar.

***

Sosyal medyada yaptığım gezintide son yıllarda dikkatimi çeken şey insanların nostalji arayışı oluyor.

Bu medya sayfalarında artık hemen hemen her şehrin, ilçenin ve köylerin kendi sayfaları var.

Hemen hemen her şehir insanı, kendi şehrinin grup ve sayfasına dahil olarak akşama kadar şehriyle ilgili geçmişi arayan ve geçmişe ulaşmaya çalışan içerikler üretiyor.

Siyah beyaz fotoğraflar.

Artık yıkılmış ve yok olmuş kamu binaları.

Eski mezarlıklar.

Dolgu yapılarak ortadan kalkmış olan eski sahiller.

Listeyi bu şekilde uzatmak mümkün.

***

Gurbette yaşayan insanların hasret dindirme maksatlı buralarda yer almasını anlayabiliriz.

Lakin doğduğu ve halen yaşadığı, suyunu içmeye, ekmeğini yemeye devam ettiği yerin hasretini yaşayanların yoğunluğu ilk başlarda anlamsız geliyor değil mi?

O zaman ortada bir sorun olduğu gerçeği de ortaya çıkıyor.

Demek ki onların da doğduğu şehir ile bugün yaşadığı şehir aynı değil.

Demek ki onların da çocuklukları ve gençliklerinden şehir namına bir şey kalmamış.

Demek ki mirası ya yemişiz, ya tahrip etmişiz.

Şimdi yan ağla, dön ağla arayıp duruyoruz.

***

Kim bilir belki de aramıyoruz, öyle bir derdimiz yok, sanallık bize yetiyor da artıyor bile.

Neticede biz bir ağaç kesilmeden önce onun altında son kez fotoğraf çekinip, ondan sonra kesim işlemine başlamıyor muyuz?

Yıkım işlemi öncesi tarihi konağı, okuduğumuz tarihi lise binasını telefonlarımız ile fotoğraflamıyor muyuz?

Binanın kendisi yıkılırken ses etmeyip, arşivden siyah beyaz fotoğraflarını bulup duvarlara asmıyor muyuz?

Haydi selametle…



Yorum Yap

Yorum yazmak için üye girişi yapınız.